16 Şubat 2021 Salı

kefernahun / caphernahum

Ortadoğu’da çocuklar erken büyür, ev geçindirir, hırsızlık yapar, limon satar, hamallık yapar, kardeşlerine bakarlar, savaşlar olur, yokluk çoğunluk için vardır. Göçerler, göçenlerin yanında sürüklenirler. Sokaklarda savaşçılık oynarlar.

Zainin kolundaki kelepçelerin açılıp mahkemeye getirildiği sahneyle başlayan film, bildiğimiz ama belki hayata katlanabilmek için görmezden geldiğimiz, normalleştirdiğimiz, belki de bizim dışımızda geliştiğini varsaydığımız pek çok konuyu içeriyor.

Çok çocuklu, annesinin ‘domuz ahırı gibi’ diye nitelendirdiği bir evde büyüyor Zain; hamallık yaparak, sebze satarak eve destek oluyor. Yanında çalıştığı adamın kendinden neredeyse yirmi yaş küçük kardeşine asıldığını, ailesinin kardeşini nasıl harcayacağını görerek teyakkuzda yaşıyor. 



En sevdiği kardeşi Sahar, belki yaşı ona en yakın kardeşi olduğundan. Birlikte çalışıyorlar. Sahar’ın regl olduğunu kimse öğrenmesin, onu evlendirmesinler diye onun çamaşırlarını yıkayarak yanında olduğunda anlaşılıyor ne kadar büyüdüğü. Yetişkin erkeklerin bile görmezden geldiği, üzerine konuşmadığı bir durumda çözüm üretiyor. Bakışlarındaki büyüklük, yetişkin olma çabasını, gerilimi, kabalığı içermiyor. Sindirerek büyümüş, aşama aşama gözlemleyerek. Ne yapsa kurtaramıyor kardeşini, ama çabası ender görülür cinsten.

Evden ayrılınca karşılaştığı ‘hamamböceği adam’ın peşinden lunaparka yolu düştüğünde, rengarenk oyuncakların içinde çalışmak zorunda olan yaşlı yoksullar kadraja giriyor, tuhaf görüntüleri dikkat çekiyor. Zain’in oyuncaklar arasında dolanırken maket balerinin göğsünü açması çocukça bir merakı çağrıştırsa da ilerleyen aşamalarda hayatını gözlemleyeceğimiz lunapark temizlikçisi Tigestin (Sonradan Rahil olduğunu öğreneceğiz) çocuğunu emzirirken ona verdiği sevgi ve şefkate bakışında anlıyoruz Zain için memenin ne demek olduğunu, hayattan ne isteğini ve belki de filmin işaret ettiği noktayı.





Tigest Etiyopyadan sığınmacı olarak geldiği Beyrutta hamile kalınca çocuğunu almasınlar diye kimlik değiştirip işinden ayrılmak zorunda kalan Rahil aslında. Zainin önce iş, iş bulamayınca yemek istemesiyle yolları kesişiyor. Onu evine götürüp yıkıyor, yemek veriyor. Dayanışmanın ezilenlerin inceliği olduğunu bir kez daha görüyoruz. Kendisi zorlukları yaşamamış olan bir insan başkasına bu kadar yardımcı olabilir mi? Hayatına bu kadar dahil edebilir mi? Yonas’la Zain’in kardeşliği de böyle başlıyor.

Rahil çalışmaya giderken Yonasa bakıyor Zain. Küçük ve kaçak olduklarından evden çıkmaları yasak, yan komşunun çizgi filmini Yonas da izleyebilsin diye aynayla görüntüyü eve yansıtıyor. Çalışmayı, hayatta kalmayı çocuk bakmayı bu derece öğrenmiş olmak avantaj mı, küçük bir çocuğa yapılan haksızlık mı diye düşünmeden edemiyoruz. Rahil kimlik edinebilmek için tek mülkü olan saçlarını satarak bir şans daha edinmeye çalışsa da kaçak olduğu için tutuklandığında, günlerce kimseye vermeden Yonasa bakıyor, onu besliyor, onunla oynuyor, tenekeden yaptığı arabada yanından ayırmadan gezdiriyor, aç kalmamak için satmak üzere evde kalan son tencereleri de arabasına bağlayarak yollara düşüyor Zain. Onu içten seviyor.

Rahili ararken ve tencerelerini satmak için gittiği pazarda karşılaştıkları başka bir göçmen kızın ‘İsveç’e gideceğim, orada çocuklar normal nedenlerle ölüyormüş’ demesi filmin öyle akışında ki, o sokakta söylenecek, tam yeri orası olan ve tam o çocukların konuşacağı bir konu sanki. Küçük kızdan öğrendiği erzak yardımını alabilmek için bile yalan söylemesi gerekiyor, kim olduğu hakkında, aksanı hakkında. devletin ihtiyacımızı anlamadığını bildiğimiz için ona hep yalan söylememiz gerekmez mi? Sanki bütün görevleri sokakta yaşayan bir çocuğa barınacak yer, yemek, bakım sağlayamadığını görmek yerine neden yanında kimlik taşımadığını sorgulamak gibi.


Onca mücadelesine karşın Yonası çocuk tacirine vermek zorunda kalıp, çocukların eceliyle öldüğü bir ülkeye gidebilmek için belgelerini almaya eve gittiğinde Sahar’ın öldüğünü öğrenip, onun kocasını bıçaklayarak tutuklanınca bile annesinin Saharın ölümüne denk düşünüp hamile olduğunu söylediği sahnedeki kadar acı duymuyor, ona ‘sen zalimsin’ deyişindeki umutsuzluk başka hiçbir sahnede görünmüyor.

Bu aşamaya kadar biriken tüm sıkıntılara eş başka çocukların kendi durumunda olduğunu bilmek hissi belki de anne babasından şikayetçi olmasını getiren. Çocuk ıslah evinde bir radyo programından duyurduğu, mahkemede ‘ailemi şikâyet ediyorum! çocuklarına bakamayacak yetişkinler çocuk yapmasınlar! İlerde neyi hatırlayacağım? şiddeti, hakareti, kemerle dövülmeyi mi? ‘ deyişindeki öfke bundan.

Pasaport için fotoğraf çektirirken takındığı buruk gülümseme tam kurtulamayacak olsa da elinden geleni yapmanın, mücadele vermiş olmanın, hala bir umut taşımanın gülümsemesi belki.



Son zamanlarda izlediğim en iyi filmlerden olan Kefernahum’un kelime anlamı kaos imiş. Yoksulluğun, çocuk işçiliğin, mülteciliğin, çocuk olabilme isteğinin yarattığı bir kaos olsa, bu gerçekliğin tamamını içeren bu düzen bozulsa, tüm Zain’ler bir olsa hepimizi şikayet etse ancak o zaman hep beraber gülümseyebiliriz. 

16.02.2021 Ankara



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder