9 Temmuz 2019 Salı

mes'ut bir tesadüfe birinci mektup

bu şehre ilk gelişimde bu bankta oturmuştum
o zamanlar yılın dört mevsimi olurdu.ve yazdı.
bütün kıyılardan çekilen.güzdü.

annem bana yalnızca ayrılığı öğretmişti,
babamsa stran söylemeyi.ikisini toplayıp içine
gül yaprağı düşen şiirler yazmaya başladım
ben de. zordu.

ardından boğaz kuruluğu bıraktı geçip giden
her esinti.susadım.cebimdeki küçük şehir planıyla
kayıp bedeviler gibi dolandım durdum: "şurası kızılay
bu taraf kurtuluş olduğuna göre dil tarih
ilerisi o zaman!" yakındım.

bu şehre ilk gelişimde bu bankta oturmuştum
heja da yaşıyordu o zamanlar. nasıl tanımazsın;
yüzünde bir lorca şiiriyle dolaşan
bir sardunyaydı o. kardeşti!

üstümde çizgili bir gömlek, bol bir pantolon.
eğretiydim. saçlar ince bir tarakla sağa taralı,
üç günlük sakal ve özgür gündem ve ivo
andriç. gerçektim.

seyhan otelinin ter kokan odalarından birinde
perdeleri şehir göğsüne açarken cibran
okuma demi olduğunu anlamıştım. artık
küçük adımlarla yaklaşacaktım
sana. uzaktın.

sen, gözlerinde, yalnız ikimizin bileceği o
can yücel şiiriyle gülmeyi öğreniyordun. ulusta
birini bırakıyorlardı, balgatta pazar kurulmuştu
etlikte bir telefon acı acı çalıyordu. hurda
vagonlarda tuhaf bir kaygı, yüksek hastanelerin
perdesiz pencerelerinde mayalanmış bir sitem,
üçüncü sınıf filmlerde 50000 lira yevmiye ile
figüranlık.iade ediyordu.yeterdi.

bu şehre ilk gelişimde bu bankta oturmuştum
atalarımın feodal ovalarından çokça erdem,
biraz da keder getirmiştim. mahçup bir
devrimin iziydim ozaman, elazığdaki özel tim
noktasında kocaman ellerle dövülmüştüm.

kaçak kaldığım yurtların isiydim o zaman, gri
şehrin sokaklarına karışan esmer bir
çakmaktaşı. dalgın, netameli, kırgındım;
bilmiyordum ki neydim?

sen uzak bir semtte hüzünlü bir alevi diye
büyütülüyordun, dersim gibi bakmak için akşam
üstlerine. ellerinde tekinsiz duruşu bir vadinin,
batıni sözlüklerin huyu, tuzu yaban mersinlerinin.
göğsümde hazırlanan lepiska saçlarınla bir bardak
su gibi güzeldin.

bu şehre ilk gelişimde bu bankta oturmuştum
at kestanelerinin gölgesinde. oradan bir adam
çıkıp kıvırcık sakallarıyla uzun uzun
öksürmüştü. eteklerini savuran iki kadın, durup
yere bakmışlardı. bir arabanın camından
sarkan biri, saate bakar gibi bakmıştı bana.
yakında olması gereken bir stattan dalgalı bir,
uğultu akıyordu. bergerin 'köylüler her şeyi görür'
cümlesini hatırlamıştım.

şu kaldırımda bir yoldaşım düşecekti. bu
caddede öfkeli sloganlarla yürüyecektik.
mehmet sincarın katlini tam şu köşede öğrenecektim
gelecek kötü bir haber kadar çabuk gelecekti.

bu şehre her gelişimde bu bakta oturacağım
bu bankta her zaman etrafına merakla bakan
kavruk bir çocuk olacak. bir tarihim var
bu bankta. demek nereye gitsem buraya geri döneceğim.
pantolonumun arka cebinde bir özgür gündem
olacak hep ve etrafa bir tuz madeninden çıkmış
gibi bakacağım

bu şehre ilk gelişimde bu bankta oturmuştum,
şimdi oturduğum gibi. o zamanlar sen yoktun,
şimdi olmadığın gibi.

selim temo 08.01.2014


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder